Çok büyük bir toplumsal felaketin yaralarını sarmaya çalıştığımız bu
günlerde 8 Mart vesilesiyle bir kez daha hatırlamamız gerekenler var.
Gördük ki kar hırsıyla yapılan rant hesapları;
bilim ve halk düşmanlığı bir depremi milyonlarca insanımızı etkileyen bir
felakete dönüştürdü.
Bir kez daha başımız sağolsun ve geçmiş olsun,
diyoruz.
***
Hayatın her alanında olduğu gibi çalışma
yaşamımızda da bilimsel yöntemden her geçen gün uzaklaşarak, piyasa düzeninin
kar mekanizmalarına göre yapılan hesaplara çalışmaktayız.
Çalışma koşullarımızın her geçen gün zorlaşmasının da,
mesailerimizin giderek uzamasının da, halkımıza verdiğimiz hizmetin giderek
niteliksizleşmesinin de en önemli nedeni piyasacılık ve kamu hizmeti anlayışından uzaklaşmak.
Biz büro emekçileri, devletin pek çok kurumunda
hizmet veriyor, emekçi halkımıza daha nitelikli bir
hizmet sunmak istiyoruz.
Bir depremde çürük binaların altında kalmamak
için de yıllarca bitmek bilmeyen yoğun mesailerde dirsek çürütüp emeklilikte aç
kalmamak için de, uzayıp giden işlem kuyruklarının ortadan kaybolması için de bilimsel, kamucu ve planlı bir ekonomi
istiyoruz.
Biz kadınların hayatın her alanında
olmasından rahatsız olan, bizlerin çalışma hayatından geri düşmemize neden olan
faktörleri ortadan kaldırmayanlara soracak hesabımız var.
Şiddete maruz kaldığımızda “kim bilir ne
yapmıştır” diyen, tacize uğradığımızda “o saatte orada ne işi vardı” diyen, iş
yerinde kreş hakkımızı yok sayan, aynı zihniyetin tohumudur.
Kadınlara dönük her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırıldığı
kadınların her hakkının güvence altına alındığı bir Türkiye’ de yaşamak
istiyoruz. Laik bir siyasal düzen istiyoruz.
***
Bu 8 Mart da öfkeliyiz.
8 Mart’ın bizim günümüz olmasına vesile olan, 1857’nin 8 Mart’ında Amerika da “Çalışma koşullarımız iyileştirilsin” diyen 40 000 tekstil işçisi kadın kadar öfkeliyiz.
1917’nin 8 Mart’ında “Çocuklarımızın için ekmek”
diyerek Rusya sokaklarını dolduran ve Şubat Devriminin fitilini ateşleyen
işçi ve köylü kadınlar kadar öfkeliyiz.
Anadolu’ da bağımsızlığa giden yolda, mücadele
eden köylü kadınlar kadar öfkeliyiz.
1991’ de madencilerle “Gemileri yaktık geri dönüş
yok” diyen 10 000 madencinin 100 000 kişi olup Ankara’ ya yürümesini sağlayan
Zonguldaklı kadınlar kadar öfkeliyiz.
Gericiliğin olduğu bir ülkede kadınların nefes
alamayacağını bilen, Haziran Direnişini yükselten, barikatların en önündeki
kadınlar kadar öfkeliyiz.
Bu 8 Mart da umutluyuz.
Nasıl emekçi halkımız depremin ilk anından bu
güne çok büyük bir özveri, çaba ve dayanışma örneği gösterdiyse, kolkola girebildiğimiz her anda hayatın yeniden
filizlendiğini gördüğümüz için umutluyuz.
“Bu halktan bir şey olmaz” martavallarına kulak
asmayan ülkenin dört bir yanından deprem bölgesine merhem
olmaya koşan işçi sınıfımızı bir kez daha gördüğümüz için umutluyuz.
Bu 8 Mart da ne kutlama ne çiçek ne de
“kadınlar çok kıymetli” hikâyelerine tahammülümüz var.
Bu 8 Martta tüm emekçi kadınlar için öfkeliyiz,
umutluyuz.
Yaşasın
Örgütlü Mücadelemiz!
Yaşasın
Büro İş!