EMEĞİN BÜTÇESİNİ İSTİYORUZ
HEMEN ŞİMDİ!
Konfederasyonumuz Birleşik Kamu-İş
öncülüğünde bağlı sendikalarımız ile birlikte kamu emekçilerini sözde toplu
sözleşme orta oyunu ile açlığa ve yoksulluğa mahkûm eden AKP iktidarının 2024
yılı Genel Bütçesini protesto ettik.
Konfederasyonumuz üyeleri sık sık “Sarılar, İşbirlikçiler
Emekçinin Hakkını Peşkeş Çektiler”, “AKP’den Hesabı Emekçiler Soracak”,
“Sermayeye değil, emekçiye bütçe”, “Zam, zulüm, saltanat, ne ala memleket”
sloganları attı.
Konfederasyonumuz Birleşik Kamu- İş Genel Başkanı Mehmet
Yeşildağ’ın Ankara Ulus Atatürk Anıtı önünde yapmış olduğu basın açıklamasının
tam metni:
Sevgili halkımız;
Bir ülke, emekçilerin, üretenlerin, değer
yaratanların elinde yükselir. Bir ülke için itibar, saraylar inşa etmekten
değil alın teriyle çalışan yurttaşların haklarını almasından, insani koşullarda
yaşamasından geçer.
Büyük önder Atatürk’ün köylünün milletin
efendisi, emekçinin ülkenin kıymetlisi olarak kurduğu bu Cumhuriyet, ne yazık
ki belli bir zümre hariç halkın her kesiminin günden güne yoksullaştığı,
değersizleştiği bir ülkeye dönüştürülmüştür. Ülke nüfusunun yüzde 99’u, yüzde
1’lik bir kesim servetine servet eklesin diye çalışır, yaşayamaz, barınamaz,
nefes alamaz hale gelmiştir.
Elbette bu sistemli yoksullaştırmadan biz
kamu emekçileri de en ağır şekilde payımıza düşeni aldık ve almaktayız.
Bizler için bermuda şeytan üçgeni olan
yalancı TÜİK, sarı sendikalar ve emek körü hükümetin kurduğu Toplu İş
Sözleşmesi masasından bizlere enflasyon artışıyla bile kıyaslanamayacak trajik
zamlar yapıldığı yetmezmiş gibi, şimdi de TBMM’den geçirilmek üzere olan 2024
bütçesiyle bir darbe daha vurulacaktır.
Enflasyon yerinde durmadığı halde artık yılda
sadece bir kere zam yapılacak olan asgari ücretli, memur, işçi ve emekli
maaşları, bir seçim aracı haline getirilecektir. Biz trajikomik zamlı
ücretlerimizi Şubat alında alacağız, seçim Mart ayında yapılacak, hemen sonrasında
da bu hazırlanan bütçe çerçevesinde tüm fiyatlar ve vergilerdeki zamlar
aracılığıyla kaşıkla verilen kepçeyle geri alınacaktır.
Sanılmasın ki bu bütçe, bu kapıdaki düşman,
sadece kamu emekçisinin sorunudur; bu tüm çalışan nüfusumuzun, onların ailelerinin
yani topyekûn memleketin sorunudur. Memleket sorunudur.
Sevgili halkımız;
Bütçe, bir yıl boyunca devletin yaptığı
ekonomik planlamadır. Bütçe, ekonomik rotadır. O yüzden bütçe, hepimizin
meselesidir.
Sizin bir yıl boyunca ne kadar vergi ödeyip
elinizde ne kadar para kalacağını, hala konteynırlarda kara kışla boğuşan
depremzedelerin daha ne kadar evsiz kalacağını, daha kaç annenin bebesine mama
alamadığı için savaş zamanlarındaki gibi muhallebiyle suyu karıştırıp yalancı
mama yapacağını belirleyen şey, işte bizim gündemde tutmaya çalıştığımız bu
bütçedir.
Bu yüzden bütçe, sadece ekonomik haklarımız
açısından bir mücadele konusu değil, aynı zamanda bir demokrasi meselesidir.
Halka rağmen, halka karşı, halkın gelirlerini çarçur etmek, halkın kendi
kendini yönetme biçimi olan Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine de aykırıdır.
Oysa bu bütçeyi, pazardan alışveriş yapmayan,
sorsanız ekmeğin fiyatını bilemeyecek, kira ödemeyen insanlar hazırlıyor.
Ev sahiplerinin bir araya gelip kiracılarla
ilgili bir yasa çıkarması ne demekse, yandaş müteahhitlerle kol kola gezenlerin
bir yılın bütçesini hazırlaması da o demek.
Adaletsizlik demek, haksızlık demek, sefalet demek!
Bakın gelişmiş ülkelerde insanlar çalışma
saatlerini ve günlerini düşürerek her sektörde daha çok verim alındığını
keşfetti; dünya şimdi buna yöneliyor. Gelişmiş ülkelerde bir işin iyi gitmesi
için o işte emek verenlerin hakkının teslim edilmesi, işin bekası açısından bir
garanti olarak görülüyor.
Peki bizde durum ne? Her geçen gün daha fazla
ve daha zor koşullarda çalışıp, daha çok vergi ödeyip, daha az mal ve hizmete
ulaşıyoruz.
Deprem oluyor “biz bize yeteriz” deniyor.
Salgın oluyor, bize İBAN gönderiliyor. Ekonomik kriz çıkartıp şimdi fedakârlık
zamanı diyorlar.
Ve şimdi bu organize soygunun, bu yoksuldan alıp
zengine verme sisteminin adını bütçe koyuyorlar.
Bunu kabul etmiyoruz!
Ne diyor bu bütçe?
Ülkenin 8’de 1’i işsiz ama benim buna dair
bir planlamam yok diyor.
Bundan önce maaşlara zaten kendi uydurduğum
enflasyon oranlarına göre zam yapıyordum, artık enflasyon tahminlerime göre
yapacağım ve siz bir sene boyunca buna katlanacaksınız diyor.
Bu bütçeyi oluşturanlar asgari yaşam
pazarlığına girmeleri utançtır.
MİLYONLARCA ASGARİ ÜCRETLİ PERİŞAN KOŞULLARDA YAŞAMAKTADIR
Ülkemizde işçilerin çok büyük bölümü asgari
ücret ve asgari ücrete yakın bir ücretle çalışmaktadır. Asgari ücret bırakın
geçinmeyi, açlık sınırının bile oldukça altında kalmaktadır.
Bugünkü haliyle asgari ücret açlık ücreti
haline gelmiştir.
Tüm emekçilerin kemer sıkma politikasına
kurban gittiği ekonomik krizde, yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşayan
yurttaşlar; gıdasındaki, suyundaki, elektriğindeki ve doğalgazındaki vergilerin
ve zamların altında ezilmektedir.
TÜİK’e göre %65 civarında gerçekte ise üç
haneli oranlarda seyreden enflasyon ücretli çalışanları, emeklileri, yoksulları
ezip geçmektedir.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu, milyonlarca
asgari ücretlinin yaşamını belirleyecek herhangi bir rakam şuana kadar
belirleyememiştir.
Bunun yanında 2024’te asgari ücrete tek
seferlik zam yapılması kabul edilemez. Asgari ücrete, yüksek enflasyon
koşullarında üçer aylık sürelerle zam yapılmalıdır.
GERÇEKTE ASGARİ ÜCRET NE OLMALIDIR?
Temmuz 2023’ten geçerli olacak asgari ücret
belirlenirken de söylediğimiz gibi asgari ücret, sendikalarla iktidar arasında
seçimlerden önce imzalanan toplu sözleşmenin detayları esas alınarak
belirlenmelidir.
Bu sözleşme ile kamuda işçi olarak
çalışanların en düşük maaşı önce 15 bin liraya çıkarılmış ve bu tutara yüzde 45
oranında zam yapılarak 2023 yılının ilk altı ayı için 21 bin 750 lira olarak
belirlenmişti.
Aynı toplu sözleşmeyle işçilere yılın ikinci
yarısı için yüzde 15 zam yapılmıştı ve en düşük kamu işçisinin net maaşı 25 bin
12 lira olmuştu.
Bu tutara 2024 yılı başında yılbaşında 2023
ikinci yarısına ait enflasyon farkıyla birlikte yüzde 33 oranında (yüzde 23
enflasyon farkı yüzde 10 toplu sözleşme zammı) zam yapılması kaçınılmaz
gözüküyor.
Bu zamla birlikte en düşük kamu işçisi ücreti
1 Ocak 2024’ten itibaren 33 bin 266 liraya çıkıyor.
Asgari ücretin de kamu işçilerinin 2024
yılında alacağı en düşük ücret seviyesine çıkarılarak 33 bin 266 lira olarak
belirlenmesi gerekiyor.
Konfederasyonumuzun araştırmasına göre Aralık
ayında açlık sınırı 16 bin 483 liraya, 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırı
46 bin 837 liraya çıkmıştır.
Gıda Fiyatları Aralıkta yüzde 6,2 arttı. Son
bir yıllık dönemde ise yüzde 100.2 arttı. Son altı aylık enflasyonda %50.6
arttı.
Konfederasyonumuzun araştırması ve yüksek enflasyon koşulları dikkate alınarak
2024-2025 yıllarında yapılması gereken ücret zamlarına temel oluşturacak
şekilde tüm kamu çalışanlarının maaşları en az yüzde 115 oranında
artırılmalıdır.
2024 ve 2025 yıllarında yapılacak zam
oranları bu rakam üzerinden hesaplanmalıdır.
Yüzde 115 oranında artırılarak belirlenecek
bu tutarlara 2024 ve 2025 yılında Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim aylarında (üçer
aylık sürelerle) yüzde 15 zam yapılmalıdır. Ayrıca Ocak 2024’te yüzde 5
oranında refah payı eklenmelidir.
Birikimli enflasyonun yüzde 15’i aştığı aydan
itibaren enflasyon farkı maaş ve ücretlere aylık olarak yansıtılmalıdır.
Kamu çalışanlarına Ocak 2024’ten başlayarak
aylık 10.000 lira barınma yardımı verilmelidir. Bu tutar memur maaş katsayısı
artışı oranında artırılmalıdır.
Yani en düşük memur maaşı baz alındığında, 4
kişilik bu ailede 2 kişi çalışsa dahi yoksulluk sınırına zor yaklaşmaktadır.
Peki bütçe bu konuda ne diyor: Beni sadece işverenler ilgilendirir. Onlara
teşvik, size de daha ağır vergiler yükleyeceğim diyor.
ÖTV’de %175, Gelir Vergisinde %140, KDV’de
%120 daha fazla ödeyeceksiniz, kursağınızdaki son lokmada gözüm var diyor.
Ülkede kira ortalaması 10 bin TL’yi bulmuş,
emekçilerin maaşının yarısı en insani ihtiyaç olan barınmaya gider olmuş ama
bütçede lojmanlar, toplu konutlar, gerekli gayrimenkul düzenlemeleri yok.
Zenginin yatını, pırlantasını lüks tüketim
olarak görmüyorum ama senin çocuğunun önüne koyduğun bir tabak yemekten vergi
alacağım diyor. Yetmiyor, ödeyeceğimiz her 100 TL verginin 25 TL’sini dolaylı
olarak patronların cebine koymayı planlıyor. Daha çok vergi alıp, daha az
hizmet verilmesini öngörüyor.
Emeğin milli gelirden aldığı pay yüzde
36’lardan yüzde 26’lara kadar gerilemişken, yeni bütçe yine ve sadece sermaye
için iyileştirmeler, hibeler, vergi afları planlıyor.
Bütçede sosyal devlet ilkesi yok, eğitim ve
sağlıkta iyileştirme yok, gelir ve vergi adaleti yok, enflasyonla mücadele yok;
bu bütçe bize sadece siz emekçilerin yaratmadığı bu ekonomik krizin faturasını
size keseceğiz diyor.
Peki biz ne diyoruz?
Hep bir ağızdan, en kararlı şekilde, dimdik durarak “HAYIR” diyoruz:
HAYIR
Bıçak kemiğe dayanmakla kalmadı, artık
kesmeye başladı diyoruz.
Kemerinde delik kalmayan halka kemer sıkın
demenin mantıkla da vicdanla da bağdaşır bir yanı yoktur diyoruz.
Ailemizin ihtiyaçlarını karşılayabilmek
istiyoruz. Devlete bunca emek verirken, ay sonunu getirebilmek istiyoruz.
İnsanca koşullarda insani ücretler alarak çalışmak istiyoruz.
Atatürk’ün “Milletin egemenliğinin sembolü”
dediği Meclis’te sadece patronların değil milletin bütçesinin hazırlanmasını
istiyoruz.
Her zaman emeğin onurundan yana taraf olan
Birleşik Kamu-İş olarak; tüm yurttaşları ‘adil bir bütçe’ talebimize destek
vermeye, sesimizi gürleştirmeye çağırıyoruz.
Gelin, o saray gibi şaşalı kaptan köşkünden
“Hepimiz aynı gemideyiz” tekerlemesini söyleyenlere, makine dairesinden
seslenelim: “Biz olmazsak bu gemi gitmez!”