Yargıda örgütlenme engellenemez!

Dünyada yargı kararı ile bir yargı sendikasını kapatan ilk ve tek ülke olan Türkiye’de,

Bununla yetinmeyerek,

Şimdi de yine

Dünyada bir örneğine daha rastlanmayan böyle bir davayı açtıran iktidar, 

Bu davanın bizatihi varlığından,

Utanmalı iken,

Yargıya uçan tekme atan milletvekiliyle,

Haddini bil diyen Erdoğanıyla,

İnsan haklarını iki dudağı arasına sıkıştırarak,

Sendika tüzel kişiliğini, bir var bir yok kabul eden,

Yine mahkeme kararını bir uygulayan bir uygulamayan idare ve Bakanlığıyla

Kaybedeceğim bir HSYK seçimlerini tanımam diyen demokrasi anlayışıyla,

Bunlar gibi nice uygulamalarıyla,

Böyle bir davayı bile açtırmasıyla, aksine asla utanmadığını,

Utanmadığının, 

Bu utanmazlığının da sürdüğünü ortaya koyarak,

Yaşanılan bu sivil sıkıyönetim halini yaratmıştır.

***

İlk kurulan ve meslek sendikası niteliğinde olan Yargıçlar ve Savcılar Sendikası ile ilgili kapatma kararında ne söylendi ise, ki 4688 sayılı Yasa’nın 15/b maddesinin Anayasa’nın 90/son maddesi karşısında uygulanma yeteneğinin kalmadığı, bu nedenle yargıç ve savcıların sendika kurabileceği, ancak meslek sendikası kuramayacakları ifade edilmiştir ki, o kararların gereği birebir yerine getirilip Yargıçlar Sendikasının hizmet kolunda kurulmasına,

İlk kapatma davası ile ilgili de ayrıca süreçte ILO tarafından ihlal kararı da verilmesine,

Hükümetin AB mercilerini, 2013 İlerleme raporunda ( sy 55) yer aldığı üzere, bu sendikanın kurulduğu şeklinde de bilgilendirmesine,

rağmen,

bu sefer hukuk, mahkeme kararları ve sendika yok sayılarak bu dava açılmıştır.

 

***

Sendikanın feshi, mahkemenin görev alanının dışında kalıp, sendika genel kurulunun görev alanına girmesine,

Sendikanın yokluğu diye bir dava türünün de, İHAM kararlarında da açıkca vurgulandığı üzere bulunmadığı ve mevzuatta olmadığı, yıllar önce ortaya konulmasına rağmen, yokluk ve fesih denilerek 4688 sayılı Yasa’nın 6 ncı maddesi uyarınca bu davanın açıldığı belirtilmiştir ki;

4688 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca sadece ve sadece faaliyetten alıkoyma ve kapatma davası açılabilmesine, böyle bir dava için de mutlaka ve mutlaka bu maddedeki süre içinde ve maddedeki nedenlere dayalı olarak,

Önce bir ön bildirim yapılması ve bu ön bildirim gereği yerine getirilmezse o zaman faaliyetten alıkoyma ve kapatma davası açma yoluna gidilmesi gerekirken, maddedeki süre geçirilmesine, ön bildirim yoluna da gidilmemesine rağmen, bu koşullara bağlı olarak maddede düzenlenen kapatma davası da değil, fesih ve yokluk adıyla bu dava ortaya çıkartılmıştır ki, herkesin iddiasını ispatla yükümlü olması, yine iddianın değiştirilme ve genişletilmesi yasağı da gözetilince, usul yönünden böyle bir dava dinlenemez.

***

Sendika, kuruluş izne bağlı olmadığı için, kuruluş evrakının havale edilmesi anı itibarıyla yani 16.11.2012 tarihinde tüzel kişilik kazanmış, ancak somut olayda havale edilmekle kurum evrakı haline gelen evrakın, havale sonrasında kayda girilmek için kurumca alınmak istenmemesi karşısında ise, ilgili bu evrakın tarafımızca kuruma bırakılıp mülki amirlikten ayrılınması karşısında, evrakın idarede kaldığını yani alındığını isbat için, bilgi edinme hakkı kapsamındaki bir yazımıza idarece verilen yanıtta, “evrakın kurumca alınmak istenmemesine rağmen sinirle bırakıldığı” denilerek, bir sendika için dünyada eşine örneğine rastlanmayan böyle bir süreç başlatılmış ve yaratılmış,evrakı idarenin aldığı da bu yolla tarafımızca ayrıca isbatlanmış olup, kurumca iade edilmek istenen evrakın tarafımızca alınmayıp sinirle bırakıldığını ifade eden bir yazı, dünya tarihinde bir ilki oluşturmuş, bu ilki oluşturan yazı karşısında da sendikanın başına gelmedik olay kalmamıştır! 

***

Danıştay’da bugüne kadar yaptığımız bütün başvurularda sendikanın tüzel kişiliğinin varlığı nedeniyle, taraf ehliyeti kabul edilerek bu davalar yürütülmüş iken, bunlar bile görmezden gelinmiştir.

***

Sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi konusunda 2013 yılında yaptığımız suç duyurusu karşısında ortaya çıkan izin vermeme işlemleri için bir kısım kamu görevlileri için Ankara Bölge İdare Mahkemesine ve ayrıca diğer görevli için de Danıştay 1 nci Dairesine başvurmamıza karşı, 

Bu idari yargı kararlarının sonucu da beklenilmeden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, uluslararası sözleşme hükümlerini (dolayısıyla madde 90/son nedeniyle anayasayı) uygulama görevinin yasa koyucuya ve yargı organlarına ait olduğu, idare ve hükümete ait olmadığı şeklindeki Ankara Valiliğinin bu hukuk dışı gerekçesine dayanarak, bu hukuk dışı gerekçe karşısında da ayrıca çelişkiye düşerek kendisini adli merci niteliğinde bile görmeyip anayasa ve sözleşmeleri esas almayıp  işlemden kaldırma kararı verildiği,

Verilen bu kararın ise, bu adliye tarafından, olayın tarafı olan suç duyurusunu yapan devletin yargıcının bulunamayıp bir yıl boyunca tebliğ edilemediği de geçen hafta itibarıyla öğrenilmiştir ki, idarenin tutumuyla özdeş bu skandal uygulamalar da ayrıca hukuk yoluna taşınacaktır. 

Süreçte Çalışma Genel Müdürü hakkında Danıştay 1 nci Dairesince verilen karara da, kararda yer alan bir üye ile aramızda çekişme yaratan adli işlem nedeniyle husumet halinin bulunduğu ve bu üyenin tarafsızlığının söz konusu olmayacağı için, ortaya çıkan katıldığı bu kararın iptali ve bu üye katılmadan yeni karar verilmesi yolundaki talebimizin de, bu daire tarafından, Danıştaydaki idari daire kararının kesin olduğu ve karar sonrasında ileri sürülen nedenlerle bu dairede tarafsızlık hükümlerinin irdelenemeyeceği yolundaki red kararı, hukukun  da değil, sözün de bittiği yer olmuştur. 

***

Kapatılan YARGI-SEN hakkındaki kararda her ne denilmiş ise, harfiyen yerine getirilmesine rağmen bu dava açılabilmiştir. İktidar, o mahkeme kararlarını yok saymıştır.

İdari yargıda tüzel kişiliğimizin varlığını ortaya koyan ve uygulanmaması suç oluşturan kararları uygulamayarak, o kararları da yok saymıştır.

Yargı kararlarını yok saymak suçtur.

Bitmiş ve kazanılmış bir davada, hükmü kalmayan bir ara kararına dayanılmakla, iktidar kendini de küçük düşürmüştür.

Uluslararası sözleşmeleri, anayasayı yok saymıştır.

Demokratik cumhuriyete aykırılığın odağı siyasi partiye demokratik hükümet görevi yüklenmekle, bu demokrasi dışı, dayatmacı anlayışı her alana taşınmış ve bu sonuçlar ortaya çıkmıştır.

***

Uluslararası sözleşmeleri, mahkeme kararlarını uygulamamak, suç olup, bu suç halinin hukuksallığını ileri sürerek açılan dava, bu yönüyle konusu suç oluşturan davadır.

Örgütlenme, yargıdaki etik kuralların gereği iken, açılan bu dava etik dışı bir davadır.

Varlığı suç olan, kendisi etik dışı olan bir dava dinlenmez. Böyle bir davayı açanların Anayasa 137 nci maddesi uyarınca adli, idari ve cezai sorumlulukları tartışmasızdır.

***

Taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere taraf olan diğer ülkelerde yargıçlar bu sözleşmelerden hareketle sendikal olarak örgütlenebilirken, tarafı olduğumuz bu sözleşmeler Türkiye’de neden uygulanamamaktadır!

Uygulanamamaktadır, çünkü hukuk ve insan hakları artık iktidarın iki dudağı arasına hapsedilmiştir.

Hukuk ve yargı, iktidar için kullanacağı bir hizaya getirme aracı aracı durumuna sokulmuştur.

***

Bu davanın varlığı, hukuk ve demokrasiye yönelik tehdidin de ötesinde ağır bir saldırıdır.

Her ne olursa olsun, hukukun üstünlüğü, etkinliği ve egemenliği konusundaki mücadele, hukuk ve demokrasi yoluyla sonuna kadar sürdürülecektir.

Bu mücadelenin etkin bir biçimde sürdürülmesi, ancak dayanışma ile ancak örgütlenme ile olanaklıdır ki, bu konuda gösterilen dayanışma ve elbirliği ile, omuz omuza sergilenen mücadele için demokrasi ve hukuk için var olduğunu ortaya koyan, tüm katılımcılara, örgütlerimize, burada bulunamasa da desteğini ifade eden, kalpleri bu duygularla atan ve bu düşünceleri paylaşan herkese, en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Bu sorunlar karşısında mücadele için Türkiyede bir ilki yaparak sendikal örgütlenme yoluna giden ve bugün burada desteklerini esirgemeyen avukat meslektaşlarımızı kutluyor, başarılar diliyorum.

Demokrasideki sorunların aşılması yolunda örgütlerin etkinliğinin öne çıkması gerekmektedir ki, sendikamızın karşılaştığı sorunlar, farklı görünüm ve içerikte, iktidarın yanında yer almayan tüm örgütlerce yaşanmaktadır. İşte yargı çalışanlarının hakları için de mücadele eden Büro-İş Genel Başkanımıza yapılanlar bunlardan sadece bir tanesidir.

***

Tüm çalışanların, hiç bir sömürü söz konusu olmadan, uygun çalışma ortamları yaratılarak, emeklerinin karşılığını almaları gerekirken, bu bağlamda yargıç ve savcıların düşen yaşam standartları karşısında hakları olan maaş zammının, HSYK seçiminde oy hakkı olan yargıç ve savcılara yapılması, bu seçimlerde oy hakkı bulunmayan emekli yargıç ve savcılarla diğer adliye çalışanlarının kapsam dışında tutulması, iş barışını bozduğu gibi, herkesi rencide etmiş, HSYK seçimindeki oy hakkı da, para ve pazarlık konusuna dönüştürülmüştür. Bu anlayışı kınıyoruz.

Hak ve özgürlükler, yargı paketleri ile paketlenmekte, gündemde tutulan yargı ve güvenlik paketi yoluyla da, Türkiye iktidar tarafından hızla sivil sıkıyönetimin de ötesinde bir rejime doğru yelken açmaktadır.

***

Cumhuriyete yer yoldan ve her koldan yönelen ve yöneltilen saldırılar, demokrasi ve hukuk devletinin de içini boşaltmıştır!

Bağımsız yargı için, demokrasi için, hukuk devleti için sonuna kadar örgütlü mücadele!

Yargıda örgütlenme engellenemez!

Yaşasın hukukun üstünlüğü! 09.12.2014

YARGIÇLAR SENDİKASI

Sosyal Medyada Paylaş